Ekonomik Programların Değerlendirmesi Ekonomik Göstergelerle mi Yapılır?

Kovid-19 pandemisi ile birlikte başlayan süreçte, dünyadaki çoklu kriz ortamı daha net görünür hale geldi.  Gıda krizi, savaş ve iklim değişikliğiyle karşı karşıya kalınırken, tüm dünyada uzun yıllar sonra ilk defa yoksulluk artışa geçti ve gelir eşitsizliği hissedilir bir şekilde kötüleşti.  Gelir dağılımındaki bozulma ve artan yoksulluk ile ülkelerin içinde hayat kalitesinde farklılık, gıda, eğitim ve sağlık gibi temel ürün ve hizmetlere erişimindeki sıkıntılar daha fazla sorgulanır oldu. Önümüzdeki dönemde, bu problemlerin yarattığı siyasi, toplumsal ve ekonomik & finansal sıkıntılara karşı, politika yapıcıların daha aktif ve yaratıcı politikalar üretmek zorunda kalacaklar.

Bütün bu sıkıntılara karşı politika yapıcıların ellerindeki en önemli araç, para ve maliye politikası tercihlerini kullanabildikleri ekonomik programlar ve kamu bütçeleri: Pandemi döneminde ve sonrasında, bir çok ülke birden çok ekonomik program açıkladı.  Birçoğu hane halklarına ve şirketlere destek olarak açıklanan ekonomik paketlerdi.  Keynesyen bir yaklaşımla, kamu sektörü öngörülemeyen şoklar ve zor zamanların yarattığı tahribatın kalıcı olmasını engellemek görevini üstlendi.

Ekonomik programlar ve bütçeler, politika yapıcıların yönetim zihniyetini, politik tercihlerini, önceliklerini ve vizyonlarını yansıtırlar. Mevcut gündemin nasıl anlaşıldığı ve buna nasıl tepki verdikleri de ekonomik programdan veya bütçelerden anlaşılır. Ekonomik göstergeler, programların ekonomik sonuçlarının nasıl planlandığını gösterir; ama öne çıkarılan hedefler ile taşıdıkları mesaj, vermek istedikleri yön göstergelerin bütününden daha önemli olabilir.

Özellikle pandemi sonrası artan sosyal, çevresel ve ekonomik problemlere politika yapıcıların doğru tepkilerin verildiğinin anlaşılması gerekiyor.  Orta ve uzun vadeyi hedefleyen program ve bütçeler doğru kullanıldığı takdirde, mesaj etkisi olarak bile kısa vadeli para politikalarından daha fazla etki yaratma gücüne sahip.  Artan ekonomik, sosyal ve çevresel problemler karşısında politika yapıcıların nasıl daha iyi bir gelecek planladıkları, sadece ekonomik göstergelerle ve para politikası ile değil; çevresel, sosyal ve bireysel refah göstergelerle ekonomik program ve bütçelerde anlatıla bilinir.  Çünkü gelir eşitsizliğinin azaltılması ya da kuraklığın nasıl azaltılacağı ile ilgili hedefler ve politikalar, insanlar için ‘makro ihtiyadi tedbirlerden’ gittikçe daha fazla bir anlam ifade edecek.

Örneğin pandemi sonrası ortaya çıkan enflasyon problemini halletmek için ABD ‘Enflasyon Azaltma Yasası’ adlı bir program açıkladı. Başlık enflasyon ama uygulamaların hiçbirisi para politikası ile ilgili değil; çevre ve enerji politikaları ile ilgili. Karbon salınımını azaltma, çevresel adalet, ev enerji sistemlerinin geliştirilmesi, temiz enerjinin ve ulaşımın finansmanı gibi başlıklarla amaç, önümüzdeki 5 ile 30 yıl arasına yön vermek.

Benzer bir şekilde AB’nin Yeşil Mutabakat programı da istihdamı ve ekonomik verimliliği artırmak için ekonominin çevre ile olan ilişkisini dönüştürmeyi hedefliyor.  Arz yönlü sıkıntıların kaynağının yine gezegenin limitleri olacağı düşüncesi programın merkezinde.  Dönüşüm programındaki bazı tarihler bize 2030 ve sonrasının planlandığını işaret ediyor.

Yeni Zelanda ise kabul ettiği bütçe programı ile ülkede geliştirmek istediği sermayeyi çevresel, sosyal, beşeri ve ekonomik sermaye olarak tanımladı; ve bu sermaye önceliklerine göre bütçede ruh sağlığı, çocuk sağlığı, kalkınmada dezavantajlı durumda olan Maori ve Pasifika popülasyonlarının desteklenmesi, üretken bir ulus inşa edilmesi ve ekonominin dönüştürülmesi için harcama öncelikleri belirledi.  Politika yapıcıların ülkenin gelişimi için ekonomik sıkıntıları aşmanın yeterli olmayacağı; sosyal ve beşeri problemlerin de kamunun vizyonunun bir parçası yapıldığı görülüyor.  Bu yüzden bütçenin ismi, hedeflerini de net bir biçimde yansıtıyor: Esenlik (well-being) bütçesi.

Türkiye’de Durum

Türkiye’de de pandemi döneminde birçok paket açıklandı; hatta şimdilerde de kredi destek paketleri birbiri ardına geliyor.  Ekonomik öngörülebilirliği artırması hedeflenen Orta Vadeli Program da Eylül başında açıklandı.  Pandemi sonrası hızla değişen dinamikleri de göz önüne alarak, OVP ile ilgili iki farklı çerçevede eleştiri yapmak mümkün:

Birincisi ekonomistlerin ve Türkiye’yi takip eden analistlerin üzerinde durduğu ortak nokta: Göstergelerin ve hedeflerin kendi içindeki tutarlılığında soru işaretleri var.  Rakamları herhangi bir ekonomik model içine koymadan bile göze çarpan tutarsızlıklar mevcut:

  • 2022 sonundaki % 65 enflasyon tahmininin tutması için, ilk sekiz ayda %49 civarı olan enflasyonun, son dört ayda %11 civarı olması gerekir.Bu tahminin tutması için, TL değer kazanmalı ve/veya enerji ve gıda fiyatları hızla düşmeli.
  • Benzer bir şekilde, GSYH dolar ve TL tahminlerinden çıkartılan 2022 yıl ortalaması 16.6 olan USD/TL tahmininin tutması için de, TL’nin yılsonuna kadar mevcut seviyelerden çok da fazla değer kaybetmemesi gerekir (ya da USD’nin Euro karşısında değer kaybedeceği tahmini yapılıyor).
  • Veri setindeki en gerçekçi tahmin, özel tüketimin büyüme oranının ve büyümeye verdiği katkının 2023 ile birlikte azalacak olması.Enflasyonist bir ortamda, alım gücünün düşmesi ile birlikte orta vadede tüketimin düşmesi kaçınılmaz olabilir.  Bu varsayımın kullanılması gerçekçi; fakat büyümenin nasıl %5’lerde kalmaya devam edeceği soru işareti.
  • İç talebin ve ihracatın katkısının azalacak olmasına rağmen, büyümenin %5 ve üstünde kalması için, stoklarla ilgili bir tahmin yapılıyor olması gerekir.Stok verileri büyüme için ana kaynak olması, ekonomik politikalar açısından anlamlı değil.
  • Büyüme yüksek seviyelerde olmasına rağmen, enflasyon 2023 sonunda %24.9’a, 2025 sonunda tek haneye düşüyor.Yurtiçi talebin büyümeye katkısının düşeceği beklentisine rağmen, parasal sıkılaştırma olmadan, mevcut kredi genişlemesinin devamı ile enflasyonun nasıl düşeceği niyet beyanı dışında ekonomik açıklama gerektirir.
  • 2023 bütçe açığı seviyesi, enflasyondaki hedeflenen düşüşün maliye politikalarındaki sıkılaşmadan gelemeyeceğini gösteriyor.Para politikası da gevşek tutulmaya devam edilecekse, global fiyat düşüşleri bu programı destekleyebilecek tek gelişme olabilir.  Kontrolümüzde olmayan veriler, ekonomik programın ana dayanağı olamaz.

OVP ile ilgili eleştirilebilecek ikinci ve belki de daha önemli nokta, pandemi sonrası tüm dünyayı etkileyen ekonomik, sosyal ve çevresel düzenle ilgili bir bütüncül bir kapasite geliştirilmemiş olması.  OVP’yi incelerken benim aldığım mesaj, dünyanın içinden geçtiği çevresel, sosyal ve hatta ekonomik yapı değişikliği karşısında Türkiye’nin ana hedefi halen ve sadece büyümeyi %5’in üzerinde tutmak olduğu.

Bu konuda sorulabilecek soruların sadece birkaçını özetliyeyim:

  • Enflasyon bu sene %65, gelecek sene %25’e düşerken, bunun sosyal ve bireysel refah üzerindeki etkileri ile ilgili bir gösterge ya da hedef yok.Eğer sosyal yardımlara ağırlık verilerek ve enflasyon tahribatı azaltılmaya çalışılacaksa, bunları boyutu nedir ve buradaki öncelikli gruplar ve hedeflenen sonuç ne olacaktır?
  • Son 2 senenin hikayesi genç ve kadın istihdamında azalma.% 5 büyürken eğer gerekli politikalar atılmazsa, erkek istihdamı artacaktır. Pandemi döneminde genç ve kadın istihdamındaki dezavantajlı durumun tersine çevrilmesi için ne yapılacak? Bu konuda sayısal hedeflerin detayı nedir?
  • Gıdada önümüzdeki 2-3 yılda dünyada bir arz sıkıntısı olacağı düşünülüyor.Gıda enflasyonunu düşürmek dışında Türkiye’nin gıda üretimi ile ilgili vizyonu nedir?
  • Gelişmiş ülkelerin yarattığı bir problem bile olsa, iklim değişikliği artık Türkiye’yi ekonomik ve sosyal olarak etkiliyor. İklim değişikliğine karşısında, Türkiye çevresel, sosyal ve ekonomik sermayesini nasıl korumayı planlamaktadır?

Ekonomik programların başarısını ölçmek için ekonomik göstergelerin yeterliliğinin bile sorgulandığı bir dünyada, OVP’nın mevcut ekonomik gösterge tutarlılığı sorgulamaya açık gözüküyor.  OVP’de sosyal ve çevresel hedef ve göstergeler eksik iken, program bütününde de sağlam ve bütüncül bir vizyon ihtiyacını karşılamıyor. Dünya çevresel, sosyal ve ekonomik olarak çoklu kriz ortamına girerken, büyümeyi yüksek tutma hedefi üzerinden geliştirilen bir program, uzun vadede yol gösterici olamıyor.

Başlıktaki sorunun cevabı ise, eskiden de sadece ekonomik göstergelere bakmak yeterli değildi. Şimdi hiç değil; çünkü pandemi sonrası ekonomik yapılanmada, ekonomik gösterge ve hedefleri çeşitlendirmek gerektiğini ve çoklu kriz dönemine ancak bütüncül bir ekonomi anlayışla bakabileceğimizi daha net görüyoruz.

Comments are closed.