Enflasyon Bir Kalkınma Problemidir

Sürdürülebilir kalkınma, yaklaşım açısından ekonomideki problemlere temelde iki açından farklı yaklaşır: Vade farkı ve neden-sonuç ilişkisi.

Enflasyon ise mal ve hizmet fiyatlarının artışı olarak tanımlandığı için olsa gerek, genelde bir finansal olgu olarak algılanıyor; ve çözümü de finansal araçlarla sağlanmaya çalışılıyor. Fakat hem son bir yılda dünyada yükselen enflasyon, hem de Türkiye’de enflasyon problemi ile baş etme yöntemleri bize enflasyonun temelde bir sürdürülebilir kalkınma problemi olduğunu gösteriyor; çünkü enflasyon, vade ve neden-sonuç ilişkisi olarak yanlış bir kurgunun sonucu.

Kısa Vade Problemi
Dünya ekonomisinin içinde bulunduğu çıkmazlardan en önemlisi, toplumların refahı ve gelişmesi için orta-uzun vadeli perspektife ihtiyaç olması; fakat siyasi sisteminin çözüm üretme perspektifinin azami 4-5 yılda yapılan seçimlerle, finansal sistemin ise üç aylık bilanço döngüleriyle kısıtlı olması.

Bu vade farkı hangi politikaların refahı artırabileceği konusunda vizyonsuzluk yaratıyor. Enerji maliyetlerini azaltmak için kömüre yatırım yapmaya devam etmek, ya da daha ucuz diye enerji arzında veya tedarik zincirinde bir ülkeye, şirkete olan bağımlılığı artırmaya razı olmak, kısa vadeli kazancın uzun vadeli refahın önüne konulmasının bir sonucudur. İklim değişikliği ile ilgili her türlü problemi de, enerjideki arz ve yüksek fiyat problemlerini de bu kısa vade sıkıntısının sonucu görmek gerekir.

Neden-Sonuç İlişkisindeki Fazla Basitleştirici Yaklaşım
Diğer yandan, mevcut ekonomik sistem neden-sonuç ilişkisi konusunda da her şeyi basite indirgemeye meyilli. GSYH muhasebe sisteminin kurulmasındaki en önemli beyinlerden bir tanesi olan Simon Kuznets, büyüme konusunda fazla basitleştirme illüzyonuna karşı defalarca uyarı yapmıştı: Politika yapıcıların, büyümenin niceliği ve kalitesi, maliyetler ve getiriler ve kısa ve uzun dönem arasındaki farklar akılda tutması gerektiğini belirtti. Adeta katkısı olduğu GSYH büyüme saplantısını kontrol etmek istercesine, ‘daha fazla büyüme için hedefler, neyin ve ne için daha fazla büyüme belirtmeli’ diye diretti.

Sadece paranın el değiştirilmesi ile yaratılan katma değeri ölçen GSYH, ‘daha fazla kaynak eşittir artan karlılık’ şeklindeki tek yönlü, fazla basit ve doğrusal denkleme dayanıyor. Bu fazla basit denklem de hem her türlü doğal, insani ve beşeri kaynağın hoyratça kullanımına, hem de darboğazlara çözüm üretirken yetersiz kalınmasına sebep oluyor. Özellikle son yıllarda yaşadıklarımızdan sonra biliyoruz ki, çevresel, sosyal ve kamusal dengeyi gözetmeden elde edilen hiç bir finansal başarı sürdürülebilir refah getirmiyor. Karlılığı düşük diye yıllarca az yatırım yapılan sağlık sektörü, pandemi gibi bir kuyruk riskinin gerçekleşmesi durumunda, en büyük probleminiz haline geliyor. Ya da tarım sektörü yatırımlarının yine karlılık sebebiyle ikinci plana atılması, orta vadede enflasyondaki katılığın en önemli sorunu haline gelebiliyor.

Enflasyon da Bir Vade ve Neden-Sonuç Problemidir
Enflasyona sadece finansal bir olgu olarak yaklaşmak da, vade ve neden-sonuç ilişkisi yanılsamasının bir sonucu olarak bir kalkınma problemidir. Vade problemi olarak kısa vadede büyümeden feragat etmemek için enflasyonun yükselmesine izin vermek, sabit gelirlinin fakirleşmesine, yoksulluğun artmasına, işletme sermayesinin erimesine, KOBİ’ler dahil küçük olan her ekonomik birimin fırsat eşitliğinin azalmasına, yatırım perspektifinin kısalmasına sebep olmak demektir.

Nedenselliği tek bir katmanda ve doğruda düşünmek ise, arz yönlü sıkıntıların fiyatlar arttıktan sonra kontrol edilmeye çalışılmasına sebep olur. Halbuki enflasyon özellikle arz yönlü olarak yükseliyorsa, bunun sebebi yatırım yapılan alanlardaki eksiklikte ve kaynakların yanlış kullanımında aramak gerekir. Kuraklık gıda arzını azaltarak, fiyatları yükseltiyorsa, ya da çiftçi üretimden çekiliyorsa, gıda enflasyonunun sebebi sadece aracı faaliyetlerinde ya da global ekonomide aranamaz; yatırım önceliklerinizi de gözden geçirmeniz gerekir. Bu yatırım öncelikleri de çevresel ve sosyal maliyetleri de içerecek şekilde yapılmalıdır.

Enflasyon sadece faiz-döviz döngüsüne sıkıştırılarak çözülecek bir parasal problem değil; gelecek nesillerin de refahını etkileyen bir kalkınma problemidir. Simon Kuznets’in düşündürttüğü gibi, ne için, nasıl büyüyoruz; büyümeyi önceliklendirirken, enflasyonu kim için yaratıyoruz?

Comments are closed.